Muhalefetin 24 Haziran’ı: Bittik mi?

Hızla işleyen birkaç aylık sürecin sonunda Türkiye yeni ittifakların kurulduğu, yeni isimlerin ortaya çıktığı, alışılagelmiş CHP-MHP ortaklığı yerine başka oluşumların ortaya çıktığı ve belki de başta 9 ay sonraki yerel seçimler olmak üzere orta vadede siyasî konumların yeniden şekillendiği fırtına gibi bir seçim sürecini tamamladı.

Bir kere -muhalif kanadın hayalkırıklığının aksine- sonuç oy oranlarına bakınca özellikle AKP açısından ortada dev bir garabet yok. Referandumda 52 aldılar. Yine 52 aldılar. Aynı odak, aynı güç. Muhalifleri toplayınca (30 İnce, 7,5 Akşener, 8,5 Demirtaș, 1 Karamollaoğlu) o zamanki muhaliflerin partilere paylaşımını görüyoruz. Demek ki AKP kumandası giderek elinden kayan ekonomiden hızlı davranıp apar topar yaptırdığı seçimde alım gücü kaybının politik etkilerini erken teşhisle ekarte etmiş diyebiliriz.

1-kasim-secim-sonucu-mhp-58-ilde-sifir-cektijpg.jpg

Yukarıda: Son iki yılın meclis dağılımını belirleyen 1 Kasım 2015 Genel Seçim sonuçları

İnce CHP oylarından epey yüksek aldı ki bence bu da beklenen bir şeydi. İyi partinin oy oranı (10) ile Akşener (7,5) arasında 2,5 puan var. HDP’nin oy oranı (11,5) ile Demirtaș’ın oranı (8,5) arasında da 3 puana yakın var. Bu toplam 2,5+3=5,5 puanı CHP’nin 22,5’luk oyuna eklersek 28’e ulaşırız. Ben buna birkaç puan daha HDP’ nin emanet oyları ve nadir de olsa sofu MHP’lilerin katkısını ekleyerek Muharrem İnce’nin 31 puanına ulaşıldığını düşünüyorum. Muharrem İnce – tamamen kendi naciz fikrime göre – ilk turda alabileceği oy tavanına çok yakın bir puan aldı.

Seçim HDP için başarısızlık sayılabilir. Hem egemen oldukları illerde AKP’ye çok milletvekili kaptırdılar hem de Demirtaș için ilk turda hedefledikleri 12 puan hedefinin çok altında kaldılar. Emanet oy kampanyasının bile eskisi kadar işe yaramadığı görülüyor. Belki haksızlık ediyorum, sonuçta kendi adayı hapisten kampanya yürüten ve kendi belediyelerine kayyumların el koyduğu, siyasi olarak köşeye sıkışmış bir partiye yüklenmek yanlış. Ama kabul etmek gerekir ki tabanı sürekli büyüten HDP’nin önceki ivmesi bu kez yok. Üstelik HDP batıya açıldı ama doğuda kendi seçmenini benim beklediğimden bir-iki puan fazla kaybetmiş.

Seçimin en beklenmeyeni tabii ki MHP. Bir şüphe varsa ben şahsen MHP’de vardır diye düşünüyorum. Seçim kampanyası yapmadan 11 puan almaları çok çok garip. Kasım 2015’te 49,5 alan AKP’nin bir kısım oyunun MHP’ye gittiği varsayılabilir. Gaflarla dolu AKP seçim söylemlerinin sağ muhafazakâr seçmeni kaçıracağı 3 olasılık vardı: Saadet, İyi parti, MHP. Saadet sanırım muhafazakar seçmenin çoğunluğu için AKP’nin kötü bir taklidi konumunda ve parti prestiji sağcı bir adayın zihnindeki güç beklentisiyle örtüșemeyecek kadar düşük. İyi partinin imajı ise daha da berbat. CHP’yle ittifak içinde olması yadırganmıș olmalı. İktidarın FETÖ iması da üstüne cila. (Seçim sonuçlarında barajı aştıklarını gördükten sonra keşke ittifaksız seçime girselerdi diye düşünmeye başladım.) Bu durumda suya sabuna dokunmadığı gibi CHP gibi bir “anti-millî değerler” partisine sürekli sataşan ve muhafazakâr seçmenin anti-tez oluşumu olan HDP’ye devamlı söylem geliştiren MHP, AKP’nin kemik tabanı olmayıp muhafazakâr olan seçmen için sanırım sığınılacak tek liman.

22.PNG

Yukarıda: 24 Haziran 2018 Genel Seçim sonuçları

Elbette seçimin (pek de gizli olmayan) kazananı MHP. Meclis çoğunluğunu beklendiği üzere kaybeden AKP’nin bu altı partili denizdeki tek can simidi. Bahçeli’nin önümüzdeki süreçte türlü nazlar yapacağına şüphem yok. AKP’nin en küçük “yamuğunda” meclisi de hükumeti de felç edecek bir Bahçeli otoritesi olacak artık.

Önceki seçime (25,5) kıyasla 22,5 alıp 3 puan kaybeden CHP’nin bu kaybı doğrudan İyi Parti’ye yaptığını düşünüyorum. MHP’den ise yaklaşık 5-6 puanın İyi Parti oyu olduğunu düşünüyorum. (yukarıda söylediğim gibi MHP bu kaybını AKP tabanından kopanlarla doldurmuş olmalı) Böylece toplam 8,5-9 eder. Kalan 2-3 puan da bence AKP kitlesinden muhalif kanada geçenlerle kazanıldı. (Belki abartıyorum, bunu irdelemek lazım tabii.) Dolayısıyla bence İyi Parti toplam 8 puana yakın oyu Cumhur İttifakından devşirmiș olmalı, fena bir sayı değil ama Türkiye’nin yıllardır süregiden “60 sağ, 30 sol, 10 Kürt” matematiğinde maalesef yetersiz. Bu devşirmenin 10 puanın üzerinde olması gerekirdi. Hele ki cumhurbaşkanlığında Akşener’in devşirecekleri çok kritikti. Zaten öyle bir durumda da şu an 52 alan Erdoğan ilk turda işi bitiremiyordu.

35325958_1905971922779880_2981722539203493888_n.png

Yukarıda: 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçim sonuçları

İkisi kayda deger oylar alan üç ayrı parti ile ittifak kurmuş Saadet 1 tane olsun milletvekili sokamayarak Türk siyasi tarihinde anlamını yitirdiğini kanıtladı sanırım. Vatan ve Hüdapar benim nazarımda Cumhur ittifakının sırasıyla Millet ittifakı ve HDP’ye karşı cılız kontraatakları idiler, konuşmaya gerek yok.

Velhasıl kelâm, hezimet mi? Değil. Erdoğan 51 alsa çok şaşırmayacağımı söylemiştim. Çünkü biz bir Doğu toplumuyuz. Benzin fiyatları, döviz kuru, toplumsal barış, huzur hedefli dış politika gibi konular rasyonel düşünce gerektiren konulardır. Doğu toplumları rasyonel değil histeriktir. Batı toplumu rasyonalizm, bireysellik, uzlașma, çokseslilik gibi kavramlara değer verir. Doğu toplumda ise kültürel değer sistemleri, aile olgusu, savaș-intikam-zafer ve grup aidiyeti esas kabul edilir. Doğu toplumu azalan alım gücü üzerine mantıklı düşünmez, ancak bayram kurban kesecek para bulamadığında tepki göstermeye başlar. Uzlaşmadan değil güçten, güçlüden, kavga edenden ve muzafferden hoșlanır. Bireysel özgürlük yerine “anneliği reddeden kadın eksiktir” diyerek Doğu toplumunun aile değerini kökünden kucaklayanları tasvip eder, sanılanın aksine bundan rahatsız da olmaz. Doğu toplumunun (“Batıya kafa tutmak” ya da “İsrail’e ayar çekmek” gibi) millî fantezileri vardır, bunun yanında (“Osmanlı’nın yıkılması” ya da “Kentlere göç etmeye mecbur bırakan ekonomik şartlar” gibi) asla aşamadığı sosyal travmaları vardır. Doğu toplumu travmalarının bahsinin açılmasından hoşlanmaz, fantezilerinin konuşulmasından hoşnut olur, bu yüzden dizi formunda (Diriliş Ertuğrul) bu fantezilerini izler, Doblo’sunun arkasında tuğra sticker’ı yapıştırır ama “Soma’daki gibi facialar tekraryaşanmasın” diye yürütülen bir politikadan rahatsız olur, bu ulusal ravmasının hatırlatılmasından mutsuz olur. Doğu toplumunun gerçeklikle alakası ona temas ettiği ölçüdedir, fikirlerinin gerçeğe uygunluğu değil estetik ve kültürel güzelliği önemlidir.

Referandum’dan bugüne geçen bir yıl içinde AKP bunların tümünde belirgin bir gerileme yaşamadı. Evet, hayat pahalı ama hâlâ “elli liralık” depo doldurulabiliyor. Evet, savaş var, ölenler var ama ölenler kendi çocuğu değilse onlar Doğu toplumunun yeni fantezi karakterleri maalesef sadece. Evet, iç huzur yok, siyasi söylemler leș gibi, hakaretten bıktık ama Doğu toplumu zaten kavga edenden, ezenden, güçlüden hoșlanır. Evet, yatırımlar hiçbir tutarlılığa işaret etmiyor, hiç geçmediğin köprülere, hiç binmediğin uçaklara para harcanıyor ama önemli olan o değil ki, önemli olan “Batıya kafa tutma” fantezisi ve onun her reklam filminde yinelenen hazzı.

Ee? Üniversiteler bölünüyor. Kurumların içi boșaltılıyor. Sağlık sistemi ranta dönüştü. Hukuk siyasetin alet çantasına girdi. Doğu toplumu böyle rasyonel konularla ilgilenmez. Uzun uzun fikir yazıları okumaz. Şarkı söyler, şiir sever, film izler. Belki de her seçim döneminde manyak gibi seçim şarkısı dinleyen nadir ülkelerden biriyiz. Yetmiyor, reklam filminde de şiir dinlemek zorunda kalıyoruz. Ama fikir tartışması yok. Uzlaşma? Söz konusu değil.

AKP seçmeni gibi klasik bir Doğu toplum parçası her zamanki gibi “kendinden” hissettiğini en tepede görme hazzını yaşamak istedi. Onun ağzıyla konuşan, onun düzeyinde eğitim alan, onun fantezi, travma ve aile öyküsüne sahip olanları kazanırken görme hazzını tatmak istedi. Doğu toplumu için Endüstri 4.0, yüksek katma değerli ürün, sosyal refah, uzlașma kültürü, kent kültürü, globalleșme filan yabancı ve Batılı şeyler. Aslında demokrasi de yabancı ve batılı bir şey ama karşısında kendisine benzer, prototip bir adamı “dünya lideri” yapabileceği bir imkan varsa demokrasi “Doğululașmıș” bir ucube olarak yaşıyordur zaten. Demokrasinin özgür tartışma ortamı, çoğulculuğun sağladığı sosyal uyum, totaliterleşmeyi önleyici devlet anlayışı gibi özellikleri Türkiye’de geçer akçe değildir. Demokrasi Türkiye’de sadece sandığa zarf atmak, mitingde coşmak ve pasta dilim grafik izlemektir.

Dolayısıyla ben bu AKP zaten neden oy kaybedecekti bilmiyorum. Bu kadar anormal karşılanan ne onu da bilmiyorum. Manipülasyon vardır yoktur bilemem ama 16 yıldır müdahale edilemeyen bir manipülasyon iddiasının yanında Hititlerden beri kentsoylu kültür görmemiş dev bir Anadolu insan kütlesi daha gerçek ve somut olarak duruyor zaten önümde.

Uzun ve eziyetli bir yol olan Türkiye’nin Batılılașması eninde sonunda akıl alır bir düzeye gelecek. Bu yolda olan bizim gibi ezici çoğunluğu Batı Anadolu sanayi-ticaret kentlerinde kozmopolit yaşam alanını sürdürmeye çalışan kuşaklara oluyor. Enseyi karartmak gerekir belki yine de. Kısa vadede hiçbir şey ummamak gerek çünkü. İran’ın son derece eğitimli toplum parçasının en ağır halini 40 yıldır yaşadığı diyaspora hayatı galiba bizim de kısa dönemde önümüze ciddi bir seçenek olarak çıkacak. Günlük sohbetlerimize girmeye başlamış bir “Seküler Göç” konsepti var. Gelecek fazlaca muğlak. Her şekilde, daha önce mücadele edecek gücü nasıl bin defa kaybedip bin defa bulduysak yine Gezi parkındakilere benzer bir ağaçta, Soma’da ölen bir madencide, töre cinayetinde ölen bir kadının fotoğrafında, yüksekten atmayı sevdiğimiz bir mitingin katılımcı sayısında, hatta bir ülkeyi kurtaran bir nalda tekrar, tekrar ve tekrar bulacağız.